28 Ocak 2012 Cumartesi

Kongren

26 Ocak 2012 tarihli TFF kongresi futbolun içinde bulunduğu bataklığı yansıtır durumdadır. Konuşma yapan üç Fenerbahçe yöneticisi, kararın yargılama sonucuna bırakılmasını istemişlerdir. Spor hukukunun kendine özgülüğü nedeniyle hızlı karar alınmasını engelleyerek, muhtemel suçu zamana yaymak ve alacakları zararı minimuma indirmek amacındadırlar. Bunu teklif ederken adalet sisteminin yıllar boyu sürecek hantal mekanizmasına güvenip, futbolu yıllar sürecek bir şüphe üzerine kurmak istemektedirler.

Şimdiden futbolun artık adil bir oyun olmadığını düşünerek, güçlünün ve paranın konuştuğu bu arenada olmak istemeyenler var. Yıllar içinde bunun katlanması söz konusu olsa da, o TFF sponsoru içecek markasının da reklamında söylediği gibi binlerce yeni futbolsever kazanıyor. Gidenler tribünün düşünce gücünü de beraberinde götürüyor, kalanları mısır patlaklarıyla, şaşaalı şapkalarıyla başbaşa bırakıyorlar. Düzen ayrık otlarının temizlenmesini istiyor belli ki. Kimi kulüp taraftarlarının tamamının iktidar partisine oy verdiğini seslendiriyor, kimi ise doğrudan dillerini çıkarıp iktidar partisinin önünde eğiliyorlar.

Konuşmacılar arasında pek de tanınmayan bir adam çıkıp “bu konuşmaları çocuklara nasıl anlatacaksınız?” dediğinde kopan yaygara ve onlarca dakika konuşan lehte konuşmacılara rağmen yarıda kesilen aleyhte konuşması aslında her şeyi açıklıyor. Altay Spor Kulübü Başkanı Ömer Kızılok yaptığı konuşma ile büyük kulüplerin tekerine çomak sokuyor. Aynı zamanda Beşiktaş Divan Kurulu Başkanı olan Yalçın Karadeniz mikrofonu kapatamadığı için konuşmayı sonlandıramıyor. Başladıktan hemen sonra 1.5 saat ara verilen toplantıda, Sayın Kızılok’un on dakika konuşmasına izin verilmiyor.


Bunun üzerine viski eşliğinde alınan olağanüstü kararların adamı, Beşiktaş taraftarının sevgilisi Yetmez Demirören sahneye çıkıp bu densize haddini bildiriyor. Sözlerine başlarken atıf yaptığı Süleyman Seba’dan utanmayarak, toplantının tek nedeni olan önergeyi, başında bulunduğu Kulüpler Birliği adına savunuyor. Futbolun “marka” değerini düşürmemek için daha fazla, hep daha fazlasına ihtiyaç duyan Yetmez Demirören, “rating” uğruna kullanılan Fenerbahçe’yi dolayısıyla kendini kurtarmayı hedef edinmiş, herkesi UEFA ile mücadeleye çağırıyor.


UEFA herşeyin ötesinde kendi organizasyonlarının değerini düşünmektedir. Kendi organizasyonlarına ismi bu tarz operasyonlarda geçen kulüplerin katılmasını istememekte, buna sebebiyet vermemek için de cezai müeyyideleri sert tutmaktadır. Yetmez Demirören’e kalırsa AİHM ile de mücadele edilmelidir. Zira bu kurum sürekli ülkemize karşı kararlar almaktadır.

Yıllar önce aşağılamak amaçlı “Büyük Altay” olarak nitelenen Beşiktaş taraftarları olarak biz Altay Spor Kulübü Başkanı Ömer Kızılok’un açıklamalarını destekliyoruz. Başına geçtiği onurlu camiayı yıllar içindeki kötü yönetimiyle yerin dibine sokan, on yıllık gelirini temlik altına alıp, milyar dolar parasını harcayan Yetmez Demirören’i, sahip çıktığı ucube teklif ile camiasını düşürdüğü aşağılık durum nedeniyle tebrik ediyoruz.

Beşiktaş sizin oyuncağınız, tribündeki taraftarlar da sizlerin kurşun askerleriniz değil. Kurşun askerlerinizi bir maç sırasında tanıdık Sayın Yetmez. Merak etmeyin siz.

Futbol - para güdümlü silah


26 Ocak 2012 tarihi Türkiye futbolu için bir milat kabul edilmelidir. Futbolun içinde bulunduğu kaos ortamının hizmet ettiği odakların, kendi etkinliklerini korumaya, hatta daha da artırarak söz sahibi olabilecek kişi, kurum ve kuruluşları birer birer ezdiği, yokettiği görülmektedir. Bu odaklar ki, hepsi önemli ailelerin mensupları, büyük ihalelerin büyük oyuncuları, siyasi menfaatlerin sürekliliği adına herhangi bir değer tanımaz, gerektiği yerde bu değerleri kendi getirileri için satmaktan da asla çekinmezler.

Futbolun hatta genel olarak sporun içinde bulunan adil oyun felsefesi, yerini paranın önemli olduğu bir düzene bırakmıştır. Bakmayın o takım elbiseler içindeki koca koca “adam”ların konuştuklarına. Hepsi paranın dilini konuşur, para için konuşurlar. Peki ya sizler? Sizler de mi paranın dilini konuşmalısınız?

Futbolun sembol isimleri tüm yönetimlerin üzerindedir. Geçtiğimiz günlerde ebediyete uğurladığımız Lefter Küçükandonyadis nasıl tüm taraftarlar için gönüllerde hoş bir sada bırakmışsa, Hakkı Yeten de, Metin Oktay da aynı etkiye sahiptir. Sırf bu nedenle, Trabzonspor’un sembol oyuncusu olan şimdiki teknik direktörü Şenol Güneş’in konuşmasına dikkat edilmelidir.

Türkiye futbolu ağır bir krizin eşiğindedir. Bunun nedenlerini Şenol Güneş’in konuşmasında bulabilirsiniz. Ancak bu başka bir yazının konusu. Başka zaman anlatılmalı.

Bugün uğruna yürüyüşler düzenlediğiniz, eylemler yaptığınız, maskeler taktığınız, kendilerine gelen her bir suçlama aslında size yöneltilmiş gibi hissettiğiniz o yöneticiler, bugüne kadar kendi kişisel çıkarlarını hep taraftarların, kulüplerin, özünde camiaların önünde tutmuşlardır. Bu yolla araladıkları sosyal-siyasi kapılar milyonlarına milyonlar eklemiştir. Bunu yaparken de futbolun iyiliğinden çok popülerliğini ön plana çıkarmışlardır.

Şenol Güneş’in konuşmasında değindiği gibi, futbolcu maaşlarındaki artışlarla, tamamı garanti paralardan oluşan yabancı futbolcu sözleşmeleriyle büyümek, gelişmek söz konusu değildir. Bu kendini popüler akıma bırakmış taraftarların sömürülmesi için hazırlanmış birer tuzaktır.  Futbolcular getirilir. Stadyumlarda sözleşmeler imzalanır. Görece daha kaliteli oyuncuların izleniyor olmasının getirdiği popülerlik artışını tahvil edebilmek için yayın bedelleri artırılır.

Taraftarların asla unutmaması gereken şey bu düzeni kendilerinin finanse ettikleri, aslında canavarı kendilerinin beslediğidir. Bugün Türkiye Futbolunun en büyük oyuncusu sırf ödediği para nedeniyle Digiturk olmuştur. Evet çalışanlarının bile şike soruşturmasında adı geçtiği, Türk futbolunun en karanlık adamlarını içinde barındıran Digiturk. Sezon başında kopan fırtına ile hiç bir kulübe sormadan alınan Play-Off ucubesinin, 2 günde bir yapılan anlamsız müsabakaların kahramanı.

Küme düşmenin bir defaya mahsus uygulanmayıp, yerine puan silme cezasıyla yetinilmesini ele aldı TFF kongresi. Geçmişleri siyasi-spor karanlıklarıyla dolu takım elbiseliler ordusu, yoğun toplantılar, pazarlıklar ve kavgalar ile bir karara varmaya çalıştı. Bu takım elbiselilerin tek düşündükleri gelecek yılın yayın gelirleriydi. Bu gelirler ile kimi yeni transferler yapıp putlaştırdıkları kişileri daha da kutsayacak, kimi de kulübünün kayyuma devrinin önüne geçecek ve çocuklarının rızkını yatırdığı işletmenin kasasını kontrollü bir şekilde kendisi için dolduracaktı.

Bunu daha net görebilmek için kongre konuşmalarına, basın açıklamalarına tek tek bakmak yeterlidir. Bu da bize bir sonraki yazımızın konusunu anlatmakta.

Futbol kendisi üzerinden beslenen asalaklar ordusundan, kendisini sadece para olarak gören tv kanalları ve gazete parçalarından acilen kurtulmalıdır. Yarın çok geç olabilir.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Liyakat

Sezon başından beridir oynadığı futbolla, ortaya koyduğu mücadeleyle adından söz ettiren bir isim var. Egemen Korkmaz. Bu adam, yedek kontenjanından alınmış olmasına, geçen yıl sergilediği sert futbol ve yaptığı faullerin koyduğu şerhe rağmen Beşiktaş camiası tarafından hemen sevilip kabullenildi.

Beşiktaş'a gelmeden önce Trabzon ve Bursaspor formalarını da giyen oyuncu kartal yürekli oluverdi. Olmasın mıydı? Tüm maçlarda oynayan, rotasyondan hiç dışarı alınmayan oyuncu Beşiktaş-Bursapor maçında böyle bir teste tabi tutulacağını nereden bilirdi?

Meşhur eski takıma karşı oynama tribinden maç öncesi yapılan "Egemen Bursa'nın ana... ..." tezahüratını kaçırdık. Maç bitiminde "Egemen sahaya üçlü çektir kartala" tezahüratlarına alkışlayarak yanıt veriyor, futbol her ne kadar profesyonel olsa da, amatörlüğün içinde bir yeri olduğunu unutmadığını belli ediyordu. Bugün gol atsa sevinecek miydi? İlhan Mansız sevinmiş miydi Ankaragücü formasıyla bize gol attığında?


Asıl bomba o sahayı terk ettiğinde oldu. Tezahüratlar devam etti. O "kartal yürekli" dedikleri adama "sahaya çıkmayan bursalı olsun" dediler. Kimse çıkmadı. Bir kupa töreni mi vardı ki bekliyordu herkes? Biz de bekledik. Beklerken de hep dua ettik, "çıkma ulan!".

Işıklar söndü, ıslıklar patladı. Yönetim Egemen'i getirmeliydi. Kim girdi araya da bilinmez, geldi. Gelir gelmez "Beşiktaş'lı olmayanlar da birilerinin çocuğudur" tezahüratı başladı. Arkasından üçlü. Ne üçlüymüş arkadaş..

Bu yaptığıyla rakibe saygıdan zerre nasibini almamış, kendi mastürbasyonunun peşinde olan yüce kurumumuz Çarşı, Beşiktaş'ı yerin dibine somuştur. O Çarşı, futbol etiğine ne kadar saygı duyduğunu göstermiş, belki futbolcusunu ve ailesini zor durumda bırakmaktan çekinmemiştir. Bugün yaptıklarını efsane futbolcusu olan Baba Hakkı'ya yapamazlardı. Israr ederlerse de orada formasını asardı. İşte bu yüzden efsane futbolculara layık değilsiniz, o tribünlere de, ağzınıza aldığınız o Beşiktaş'lılığa da.

Binlerce kişi bekliyormuş tribünlerde, çıkacakmış tabi! Siz çıkacaksınız o tribünlerden. Ya da o tribünlerde Babanızdan öğrendiğiniz gibi davranacak, çocuğunuza öyle miras bırakacaksınız.