26 Ocak 2012
tarihi Türkiye futbolu için bir milat kabul edilmelidir. Futbolun içinde
bulunduğu kaos ortamının hizmet ettiği odakların, kendi etkinliklerini
korumaya, hatta daha da artırarak söz sahibi olabilecek kişi, kurum ve
kuruluşları birer birer ezdiği, yokettiği görülmektedir. Bu odaklar ki, hepsi
önemli ailelerin mensupları, büyük ihalelerin büyük oyuncuları, siyasi
menfaatlerin sürekliliği adına herhangi bir değer tanımaz, gerektiği yerde bu
değerleri kendi getirileri için satmaktan da asla çekinmezler.
Futbolun hatta
genel olarak sporun içinde bulunan adil oyun felsefesi, yerini paranın önemli
olduğu bir düzene bırakmıştır. Bakmayın o takım elbiseler içindeki koca koca
“adam”ların konuştuklarına. Hepsi paranın dilini konuşur, para için konuşurlar.
Peki ya sizler? Sizler de mi paranın dilini konuşmalısınız?
Futbolun sembol
isimleri tüm yönetimlerin üzerindedir. Geçtiğimiz günlerde ebediyete
uğurladığımız Lefter Küçükandonyadis nasıl tüm taraftarlar için gönüllerde hoş
bir sada bırakmışsa, Hakkı Yeten de, Metin Oktay da aynı etkiye
sahiptir. Sırf bu nedenle, Trabzonspor’un sembol oyuncusu olan şimdiki teknik
direktörü Şenol Güneş’in konuşmasına dikkat edilmelidir.
Türkiye futbolu
ağır bir krizin eşiğindedir. Bunun nedenlerini Şenol Güneş’in konuşmasında
bulabilirsiniz. Ancak bu başka bir yazının konusu. Başka zaman anlatılmalı.
Bugün uğruna
yürüyüşler düzenlediğiniz, eylemler yaptığınız, maskeler taktığınız,
kendilerine gelen her bir suçlama aslında size yöneltilmiş gibi hissettiğiniz o
yöneticiler, bugüne kadar kendi kişisel çıkarlarını hep taraftarların,
kulüplerin, özünde camiaların önünde tutmuşlardır. Bu yolla araladıkları
sosyal-siyasi kapılar milyonlarına milyonlar eklemiştir. Bunu yaparken de
futbolun iyiliğinden çok popülerliğini ön plana çıkarmışlardır.
Şenol Güneş’in
konuşmasında değindiği gibi, futbolcu maaşlarındaki artışlarla, tamamı garanti
paralardan oluşan yabancı futbolcu sözleşmeleriyle büyümek, gelişmek söz konusu
değildir. Bu kendini popüler akıma bırakmış taraftarların sömürülmesi için
hazırlanmış birer tuzaktır. Futbolcular
getirilir. Stadyumlarda sözleşmeler imzalanır. Görece daha kaliteli oyuncuların
izleniyor olmasının getirdiği popülerlik artışını tahvil edebilmek için yayın
bedelleri artırılır.
Taraftarların
asla unutmaması gereken şey bu düzeni kendilerinin finanse ettikleri, aslında
canavarı kendilerinin beslediğidir. Bugün Türkiye Futbolunun en büyük oyuncusu
sırf ödediği para nedeniyle Digiturk olmuştur. Evet çalışanlarının bile şike
soruşturmasında adı geçtiği, Türk futbolunun en karanlık adamlarını içinde
barındıran Digiturk. Sezon başında kopan fırtına ile hiç bir kulübe sormadan
alınan Play-Off ucubesinin, 2 günde bir yapılan anlamsız müsabakaların
kahramanı.
Küme düşmenin bir
defaya mahsus uygulanmayıp, yerine puan silme cezasıyla yetinilmesini ele aldı
TFF kongresi. Geçmişleri siyasi-spor karanlıklarıyla dolu takım elbiseliler
ordusu, yoğun toplantılar, pazarlıklar ve kavgalar ile bir karara varmaya
çalıştı. Bu takım elbiselilerin tek düşündükleri gelecek yılın yayın
gelirleriydi. Bu gelirler ile kimi yeni transferler yapıp putlaştırdıkları
kişileri daha da kutsayacak, kimi de kulübünün kayyuma devrinin önüne geçecek
ve çocuklarının rızkını yatırdığı işletmenin kasasını kontrollü bir şekilde
kendisi için dolduracaktı.
Bunu daha net
görebilmek için kongre konuşmalarına, basın açıklamalarına tek tek bakmak
yeterlidir. Bu da bize bir sonraki yazımızın konusunu anlatmakta.
Futbol kendisi
üzerinden beslenen asalaklar ordusundan, kendisini sadece para olarak gören tv
kanalları ve gazete parçalarından acilen kurtulmalıdır. Yarın çok geç olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder