Doğru ya, seven
insan sevdiği üzerinde sonsuz haklara sahipti. Sevdiği üzerindeki bu kudret,
karşı taraf sesini çıkartmazsa
bitmek tükenmek bilmeyen değişimler, başkalaşımlara davet çıkarırdı.
Sanki değişip dönüşen kişi, kurum, olgu artık O’ymuş gibi severdi. Kendisinin
metalaştırdığı, heykelleştirdiği ve kendi istekleri doğrultusunda “yoktan”
varettiği bir sevgili...
Bugün sevdiğini,
yalnızca kendi sevdiğiymişcesine, dünyada kendisinden başka kimse yokmuşcasına
hoyrat bir şekilde yerden alıp yere çalan, O’nu milyonların sevdiğinden başka
bir hale büründüren bir başkan var.
Göreve geldiğinde, fabrikatör oğlu olması, belki de okuduğu koleji bitiremeyip
babasının koleji satın alması ve bu yolla okulu bitirebilmesi, tam da “Aile
Şerefi” filmindeki “Oktay” karakterinin; babasının mutlu olsun diye kadın, araba
satın aldığı, işlediği cinayeti örtbas ettiği ahlak anlayışı ile örtüşse de, başarıyla
kurgulanan tribünün içinden geldiği efsanesi (yalanı), onun kabullenilmesine
büyük faydalar sağladı.
Bizler toplum
olarak aramızdan çıkanı pek bir severiz. Sırf bu yüzden bazı insanlara boş yere
güvenir, değer veririz. Ne oluyorsa sevmekten oluyor. Birisi seviyorum diye onu
kullanıp makam, mevki sahibi olurken, diğeri yine onu kullanıp paralar
kazanıyor. Hep birileri kullanıyor.
Sade vatandaş ise karşılık almadan seviyor. Bir yerde mutluluğuna ortak
görse milyonları, ya da tek başına radyodan dinlerken sobası çıtırdayan evinde bir alkış tufanı
kopartsa, ya da uyuyamasa geceleri kafi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder