16 Ekim 2011 Pazar

Bir Emniyet Sübabı Olarak Sevmek


Doğru ya, seven insan sevdiği üzerinde sonsuz haklara sahipti. Sevdiği üzerindeki bu kudret, karşı taraf sesini çıkartmazsa  bitmek tükenmek bilmeyen değişimler, başkalaşımlara davet çıkarırdı. Sanki değişip dönüşen kişi, kurum, olgu artık O’ymuş gibi severdi. Kendisinin metalaştırdığı, heykelleştirdiği ve kendi istekleri doğrultusunda “yoktan” varettiği bir sevgili...

Bugün sevdiğini, yalnızca kendi sevdiğiymişcesine, dünyada kendisinden başka kimse yokmuşcasına hoyrat bir şekilde yerden alıp yere çalan, O’nu milyonların sevdiğinden başka bir hale büründüren bir başkan var.  Göreve geldiğinde, fabrikatör oğlu olması, belki de okuduğu koleji bitiremeyip babasının koleji satın alması ve bu yolla okulu bitirebilmesi, tam da “Aile Şerefi” filmindeki “Oktay” karakterinin; babasının mutlu olsun diye kadın, araba satın aldığı, işlediği cinayeti örtbas ettiği ahlak anlayışı ile örtüşse de, başarıyla kurgulanan tribünün içinden geldiği efsanesi (yalanı), onun kabullenilmesine büyük faydalar sağladı.


Bizler toplum olarak aramızdan çıkanı pek bir severiz. Sırf bu yüzden bazı insanlara boş yere güvenir, değer veririz. Ne oluyorsa sevmekten oluyor. Birisi seviyorum diye onu kullanıp makam, mevki sahibi olurken, diğeri yine onu kullanıp paralar kazanıyor. Hep birileri kullanıyor.  Sade vatandaş ise karşılık almadan seviyor. Bir yerde mutluluğuna ortak görse milyonları, ya da tek başına radyodan  dinlerken sobası çıtırdayan evinde bir alkış tufanı kopartsa, ya da uyuyamasa geceleri kafi.

Karşılık vermeden sevmeleri, sevmekten saymıyor yeni nesil.  İlla bir karşılık bekliyor, bazen pahalı harcamalar, bazen uğruna can feda. Biz ne canımızı ne paramızı, bazen nefessizliğimizi, bazen ise uykusuz gecelerimizi adadık Beşiktaş’a. Sevgimiz sorgulanmasın, diğerini müşterilikten farklı görmüyoruz çünkü. Yalnızca sevdik, hiçbir menfaatimiz olmadan, tüm menfaatçilere karşılık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder